Anorektal Hastalıklar ve Cerrahisi

Anorektal hastalıklar, ülkemizde sık rastlanan sağlık sorunları arasında yer alıyor. Anorektal hastalıkların kaynağı ise bağırsaklar olarak karşımıza çıkıyor ve anüs ile kalın bağırsağın rektum adı verilen son bölümünü ilgilendiren hastalıklar, bu isimle anılıyor. Anorektal hastalıkların ilgi alanına hemoroidden anal fissüre, anorektal apseden pilodinal sinüse (kıl dönmesi) kadar pek çok hastalık giriyor. En sık görülen anorektal hastalıklar; hemoroidal hastalık, anal fissür (makatta çatlak), anal fistül, anorektal apse, pilonidal sinüs (kıl dönmesi) olarak gözlemleniyor. Farklı belirtileri ve tedavi yöntemleri olan bu hastalıklar, multidisipliner bir anlayışla tanı ve tedavi gerektiriyor.

Anorektal hastalıklar; bir diğer deyişle rektum, anüs hastalıkları ve bu hastalıkların tedavilerini konu alan tıp dalına ‘proktoloji’ deniyor. Konunun uzmanlık alanları ise şu şekilde sıralanıyor:

 

  • Anal kanalda hemoroidal damarların şişmesi sonucu oluşan hemoroidal hastalık,
  • Anüsteki anormal çatlaklar veya yırtılmalar (Anal çatlaklar/ anal fissür),
  • Anal kanaldan anüs çevresindeki doku içine uzanan patolojik geçit (Fistüller),
  • Uzun süreli kabızlık durumları,
  • Anal sfinkterdeki yetersizlik nedeniyle dışkıyı tutamama, istem dışı dışkı kaçırma (Fecal incontinence),
  • Rektum mukozasının anüs’ten dışarıya sarkması (Rektum prolapsusu),
  • Anüsün doğuştan kapalı oluşu,
  • Kolon ve rektum kanseri,
  • Anal Kanser (nadir görülür),
  • Anüse herhangi bir zarar geldiğinde (travmalar).

 

Rektum ve anüsün iyi huylu hastalıkları bu bölgede ağrı, kanama, kaşıntı, enfeksiyon gibi şikayetlerle kendisini belli edebiliyor. Ancak hastalar genellikle uzman bir hekime muayene olmaktan çekindikleri için tanı ve tedavide gecikmeler yaşanabiliyor. Bu yüzden çoğunlukla basit yöntem ve müdahalelerle tedavi edilebilecek anorektal (proktolojik) hastalıklar, kişinin yaşam kalitesinin bozulmasına yol açabiliyor.

Makatta ağrı, kanama, kaşıntı, gaz veya büyük abdesti kaçırma gibi şikayetler yaşanıyorsa, gecikmeden bu konuda uzmanlaşmış bir hekime başvurulması büyük önem taşıyor. Bu ve benzeri şikayetler, anorektal hastalıklara işaret edebileceği gibi gelişmekte olan bir bağırsak kanserinin bulguları olarak da karşımıza çıkabiliyor. Bu yüzden bağırsak kanserlerinde de tıpkı diğer kanser türlerinde olduğu gibi erken tanı ve tedavinin hayat kurtarıcı olacağının unutulmaması gerekiyor.

Eğer siz de anorektal hastalıklardan herhangi birini yaşadığınızı düşünüyorsanız lütfen doktora başvurunuz. En sık görülen anorektal hastalıklar hakkında detaylı bilgi sahibi olmak için aşağıda bulunan soru – cevap kısmını inceleyebilirsiniz.

Anorektal Hastalıklar ve Cerrahisi Hakkında Çok Sorulanlar

En sık görülen anorektal hastalıklar şu şekilde sıralanabilir:

 

  • Hemoroidal Hastalık
  • Anal Fissür (Makatta çatlak)
  • Anal Fistül
  • Anorektal Apse
  • Pilonidal Sinüs (Kıl dönmesi)

Anorektal hastalıkların tanı ve tedavisi ile ilgilenen tıp dalına proktoloji denir. Bir diğer ifadeyle; proktoloji rektum, anüs hastalıkları ve bu hastalıkların tedavilerini konu alan genel cerrahi alanıdır. 

Proktoloji, anüs (makat) ve kalın bağırsağın yaklaşık 10-12 cm uzunluğundaki son bölümü olan rektumu etkileyen hastalıkların tanı ve tedavileri ile ilgilenmektedir. Konunun uzmanlık alanları şu şekilde sıralanabilir:

 

  • Anal kanalda hemoroidal damarların şişmesi sonucu oluşan hemoroidal hastalıklar,
  • Anüsteki anormal çatlaklar veya yırtılmalar (Anal çatlaklar/ anal fissür),
  • Anal kanaldan anüs çevresindeki doku içine uzanan patolojik geçitler (Fistüller),
  • Uzun süreli kabızlık durumları,
  • Anal sfinkterdeki yetersizlik nedeniyle dışkıyı tutamama, istem dışı dışkı kaçırma (Fecal incontinence),
  • Rektum mukozasının anüs’ten dışarıya sarkması (Rektum prolapsusu)
  • Anüsün doğuştan kapalı oluşu,
  • Kolon ve rektum kanseri,
  • Anal Kanser (Nadir görülür),
  • Anüse herhangi bir zarar geldiğinde (Travmalar).

Anatomik olarak her insanda var olan anal kanal duvarındaki toplardamar yığınları, hemoroid damarlar olarak isimlendirilir. İşte bu yapılan genişleyerek bulunduğu bölgeden sarkması ve ilerleyen aşamalarda anüsten dışarı çıkmasıyla ‘hemoroid’ler oluşmaktadır. Bu sağlık problemine ‘hemoroidal hastalık’ denmektedir ve halk arasında ‘basur’ olarak da anılmaktadır.

Hemoroidin yaygın görülen belirtileri şu şekilde sıralanabilir:

 

  • Makatta ağrı (En sık rastlanan belirtidir. Ağrı devamlı veya sadece tuvalete çıkma sırasında meydana gelebilir).
  • Rektal kanama (Kanama açık kırmızı renkli damlama şeklinde veya dışkıyla karışmamış halde görülebilir).
  • Makatta ele gelen şişlik (Dış hemoroid çeşidinde görülür, ele gelen şişlik olmaması hemoroid olmadığı anlamına gelmez).
  • Kaşıntı (Anal mukozadan salgılanan salgı nedeniyle kaşıntı şikâyeti görülebilir).

Hemoroid oluşumunun pek çok farklı nedeni olabilir. Hemoroid oluşumuna neden olabilecek bazı durumlar şu şekildedir:

 

  • Uzun süre tuvalette oturulması (Anüsün iç yüzeyi damarlarla kaplı olduğu için uzun süre tuvalette oturulup zorlanırsa damarlardaki basınç artar ve damarların şişmesine neden olur. Bu da hemoroid oluşumuna sebebiyet verebilir).
  • Kronik ishal ve kabızlık (İshal ve kabızlık problemleri sıkça yaşandığında fazla baskıya sebebiyet vererek hemoroid oluşumuna neden olabilirler).
  • Gebelik (Gebeliğin son 6 ayında pelvik bölgesindeki damarlardaki basıncın artmasına bağlı olarak hemoroid oluşumu görülebilir).
  • Aşırı kilolu olunması (Fazla kilolu olan kişilerde yine damarlardaki basıncın artmasına bağlı olarak hemoroid görülme olasılığı daha fazladır).
  • Kronik öksürük, uzun süre ayakta durulması veya uzun süre oturulması, genetik faktörler (Tüm bunlar hemoroid oluşumunda etkisi olan diğer durumlar arasındadır).

Hemoroid belirtilerinin herhangi birini veya birkaçını yaşadığınızı düşünüyorsanız kesin tanı için mutlaka bir genel cerraha muayene olmanız gerekir. Hastalığın tanısı, alanında uzman hekim tarafından yapılacak anal muayene ile mümkündür. Anal muayene elle veya anoskop denilen özel bir aletle yapılabilir. Tanı, bağırsak incelemeleri sırasında yapılan kolonoskopi ile de konulabilir.

Hemoroidal hastalıklar için farklı tedavi seçenekleri mevcuttur. Tedavi yöntemine hemoroidin evresi ve türüne göre karar verilmektedir. Erken evre hemoroitlerde beslenme düzeninin değiştirilmesi, tuvalet alışkanlığının düzeltilmesi ve bazı medikal tedaviler ile şikayetler kontrol altına alınabilir.

Infrared Koagülasyon, Skleroterapi, Bant İle Boğma gibi işlemler de genelde erken evde hemoroitlerde kullanılan yöntemlerdir. İleri evre hemoroitlerde ise cerrahi olarak hemoroitlerin çıkarılması anlamına gelen Hemoroidektomi, etkin bir yöntem olarak tercih edilmektedir. Bunların yanında Longo Hemoroidopeksi (hemoroid pakelerinin özel aletle sarktığı yere asılması), THD Ameliyatı (hemoroidal arterin bağlanması), Diod Lazer uygulaması gibi başka yöntemler de kullanılabilmektedir.

Not: Hangi yöntemin uygun olduğuna alanında uzman bir hekim karar vermelidir.

Farklı yöntemler ve etki alanlarına sahip çeşitli hemoroid tedavi seçenekleri mevcuttur. En iyi yöntem ise elbette kişiye en uygun yöntem olacaktır. Buna da ancak alanında uzman bir cerrah karar verebilir. Bu yüzden hemoroid tanı ve tedavisi için mutlaka bir uzman cerraha başvurmanız gerekir.

Hemoroid ameliyatlarından sonra hekimler hastalara oturma banyosu, dışkı yumuşatıcılar, ağrı kesici ve antibiyotik ilaçlar verebilmektedir. Hekimin önerdiği yöntem ve ilaçlar, önerilen sıklıkla uygulanmalı; kişisel hijyene daha fazla önem verilmelidir. Kabız olunmaması büyük önem taşıdığı için hastalar doktor önerisi ile sağlıklı diyetler benimsemelidir.

Kıl dönmesi, toplumda yaygın görülen bir problemdir. Bu sağlık probleminin bilimsel adı pilodinal sinüs olarak bilinmektedir. Latincede ‘pilus’ kelimesi kıl, ‘nidus’ kelimesi ise yuva anlamına gelir. Pilodinal sinüs yani kıl dönmesi, cilt ve kıl döküntülerinin altında oluşan anormal bir cep türü olarak tanımlanmaktadır.

Kıl dönmesi genelde kuyruk sokumunda ağrı, akıntı, şişlik gibi belirtilerle kendisini gösterir. Kıl dönmesinin yaygın görülen belirtilerini şu şekilde sıralamak mümkündür:

 

  • Anüsün 3-5 cm yukarısından kalça oluğuna doğru ciltte, içinde debris, granülasyon ve kıl bulunan sinüs varlığı,
  • Kötü kokulu akıntı,
  • Derinin kızarması ve ateş,
  • Sinüsün kapanmasından dolayı apse.

 

Bu belirtiler görülse bile kişiler bazen bunun kıl dönmesi olup olmadığından emin olmayabilirler. Bu nedenle şikayetlerin bir uzman hekim tarafından incelenmesi gerekir.

Kıl dönmesi pek çok farklı nedene bağlı olarak gelişebilir ve ortaya çıkma nedeni kesin olarak tespit edilememektedir. Ancak yine de aşağıdaki bazı durumlar, kıl dönmesi oluşumunu tetikleyebilir:

 

  • Ergenlik döneminde yaşanan hormonal değişimler,
  • Çok kıllı bir yapıya sahip olunması,
  • Aşırı kilolu olunması,
  • Bünyesel yatkınlık,
  • Sürekli oturulması,
  • Dar giysilerin neden olduğu sürtünme.

Vücut kılları tırtıklı bir yapıya sahiptir, bir dikene benzer şekilde tek yönde çıkıntıları vardır. Derinin altına giren kıllar, yapıları sebebiyle cilt rahatsızlığı oluşturur ve deri altına yuva yaparlar. Sonuçta enfeksiyon gelişir ve bu durum kıl dönmesi olarak açıklanır.

Kıl dönmesi kadınlara kıyasla erkeklerde daha fazla görülmektedir. Genellikle 15-35 yaş aralığında ortaya çıktığı bilinmektedir. Bunun yanı sıra hareketsiz yaşam süren ve kıllar ile sıkça temasta bulunan berber, köpek bakıcısı gibi meslek gruplarındaki kişilerin kıl dönmesi problemini daha sık yaşadıkları görülmektedir.

Kıl dönmesi tanı ve tedavisi için genel cerrahi doktorlarına başvurulmalıdır. Kıl dönmesi tedavisinde cerrahi yöntemler uygulandığı için ancak genel cerrahi uzmanları fiziki muayene ile problemi tespit edebilir ve uygun tedavi yöntemine karar verebilirler.

Kıl dönmesi tedavisinde tek geçerli yöntem cerrahidir. Elbette cerrahi konusunda farklı yöntemler mevcuttur. Flep yöntemleri, mikrosinüsektomi, kistektomi ve sekonder iyileşme, primer kapama, kistotomi ameliyatı, akut pilonidal sinüs apsesinin tedavisi ve acil drenajı bu yöntemlerden bazılarıdır.

Kıl dönmesi tedavisinde uygulanan flep yöntemi (v-y Plasti) ile hastalık, en az tekrarla başarılı şekilde tedavi edilebilmektedir. Ayrıca son yıllarda, sağladığı avantajlar nedeniyle lazer ile kıl dönmesi tedavisi de sıkça uygulanmaktadır.

Uygun tedaviye, yalnızca alanında uzman bir genel cerrah karar verebilir ve uygun tedaviyi uygulayabilir.

Kıl dönmesi, tekrarlayabilen bir problemdir. Bazı başarılı tedavi yöntemleri ile hastalığın tekrarlama olasılığı en aza indirgenebilir. Yine de tedavinin başarısı, bünyesel yatkınlık gibi faktörlere bağlı olarak tekrarlama riskinin değişebileceği unutulmamalıdır. Kıl dönmesi probleminin tekrarlamaması için bazı önlemler almak mümkündür. Bunlardan bazıları şu şekilde sıralanabilir:

 

  • Kişisel hijyen ve bölge hijyenine dikkat edilmesi,
  • Günlük olarak duş alınması,
  • Günlük olarak iç çamaşırı değişimi,
  • Kalça kısmında kalması muhtemel tekstil ve kıl atıklarının temizlenmesi,
  • Uzun süre oturmaktan kaçınılması,
  • Ameliyat olunduysa hastanın ameliyat sonrası kontrollerini düzenli olarak yaptırması.

Kıl dönmesine neden olabilen durumlar göz önünde bulundurulduğunda, bu problemden korunmak için alınabilecek bazı sağlıklı önlemler olduğu da söylenebilir. İşte kıl dönmesinden korunmak için alabileceğiniz bazı önlemler:

 

  • Kuyruk sokumu, göbek deliği gibi kıl dönmesi gelişebilecek bölgelerin temizliğine önem verilmesi,
  • Kuyruk sokumu bölgesinin tüy dökücü kremlerle kıllardan temizlenmesi,
  • Göbek deliğinin cımbız ve kulak temizleme çöpü ile kıl, tüy, elbise kalıntılarından arındırılması,
  • Uzun süre oturmaktan kaçınılması ve otururken dik ve doğru oturmaya özen gösterilmesi (Arkaya doğru yaslanarak oturmak kılların kuyruk sokumu bölgesine daha kolay ulaşmasına neden olur),
  • Fazla kilolardan kurtularak ideal kiloda bulunulması,
  • Dar giysiler ve dar iç çamaşırlarından kaçınılması,
  • İç çamaşırlarının günlük olarak değiştirilmesi.

Anal apse, yaygın görülen anorektal hastalıklar arasında yer almaktadır. Anal bezlerde meydana gelen iltihap sonucu ortaya çıkan, ağrılı sağlık problemi, anal apse olarak tanımlanmaktadır. Genellikle anüs çevresinde oluşan kızarıklık, ağrı ve şişlik ile kendisini belli etmektedir.

Anal apsede yaygın görülen anüs çevresinde kızarıklık, ağrı ve şişlik şikayetlerine ek olarak anal apse belirtileri şu şekilde sıralanabilir:

 

  • Kızarıklık,
  • Ağrı,
  • Şişlik,
  • Genel halsizlik,
  • Ateş.

Anal apse oluşumunun farklı nedenleri olabilir. Anal fissürün enfeksiyonu, cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar ve anal bezlerin tıkanması; anal apse oluşumuna sebebiyet verebilir. Bunun yanı sıra; kolit (bağırsak iltihabı), crohn hastalığı veya infamatuar bağırsak hastalıkları, diyabet, divertikülit, pelvik inflamatuar hastalıklar, prednol gibi bazı ilaçlar da anal apse oluşma riskini arttıran nedenler arasında yer almaktadır.

Anal apse tanısı, alanında uzman bir genel cerrah tarafından gerçekleştirilen muayene ile konulabilir. Tanı sırasında elle muayene, ultrason, MRI gibi yöntemlere başvurulabilir.

Anal apse tedavisinde cerrahi yöntemler ile apsenin boşaltılması en sık uygulanan ve hastanın şikayetlerinin ortadan kaldırılmasını sağlayan yöntemdir. Tedavi edilen anal apselerin yaklaşık %50’si kronikleşir ve anal fistül haline gelir.

  • Anal apse drenajı, basit bir işlem gibi görünse de drenaj yeri sonraki fistül oluşumunun yerini belirleyebileceği için oldukça önemlidir. Drenaj yeri, yerleşim yerine göre farklılık gösterir.
  • Drenaj işlemi çok ağrılı olduğu için genelde genel anestezi altında gerçekleştirilir.
  • Apse drene edildikten sonra, anal apsenin neden olduğu ağrı ve diğer şikayetler hızla ortadan kalkar.
  • Anal apse ile birlikte varsa anal fistül de ameliyat edilebilir. Yoksa bile vakaların ayrısında apse drene edildikten bir süre sonra anal fistül oluşum görülmektedir. Bu durumda ayrıca ameliyata ihtiyaç duyulur.
  • Anal apse ameliyatından sonra iyileşme süresi kısadır.
  • Olası ağrılar, ağrı kesici ilaçlarla kolaylıkla kontrol altına alınabilir.

Yaygın görülen anorektal hastalıklardan biri olan anal fistül, kalın bağırsağın son kısmından (rektum) veya anüs içinden (anal kanal) anüs yakınındaki cilde doğru açılan ince bir kanal oluşmasıdır. İnce tüp şeklindeki kanala ‘fistül’ denir. Fistülün cilde doğru açılan kısmına ‘dış ağız’, anal kanal içine açılan kısmına ise ‘iç ağız’ denmektedir.

Anal fistül dışkılama sırasında ağrı ve kanama, anüs çevresinde akıntı şikayetleri ile ortaya çıkabilir. Dış delik tıkanırsa apse oluşup şişebilir. Anal fistülün yaygın görülen belirtileri şu şekilde sıralanabilir: 

 

  • Anüs çevresindeki dış delikten iltihap veya kan gelmesi,
  • Dışkılama sırasında acı,
  • Fistülün iç veya dış deliğinin tıkanması sonucu apse oluşması. Buna bağlı olarak anüs çevresindeki deride kızarıklık, hassasiyet ve ısı artışı.

Anal fistül oluşumunun çeşitli nedenleri vardır. Genellikle anal apse ameliyatlarından sonra ya da tekrarlanan anal apse şikayetlerinden sonra ortaya çıkmaktadır.

Anal fistül tanı ve tedavisi için mutlaka alanında uzman bir genel cerraha başvurulmalıdır. Genel cerrah, hikâyeyi dinler ve muayene ile tanıyı koyabilir. Bazı durumlarda tanı için pekvik MRI gerekli görülebilmektedir. Tanı konulduktan sonra uygun tedavi seçeneğine yine hekim karar vermelidir.

Anal fistülün tek tedavi seçeneği, cerrahidir. Medikal tedavisi bulunmamaktadır. Anal fistülün bulunduğu yere göre uygulanacak cerrahi yöntemler de farklılık göstermektedir.

Anal fistül tedavisinde, cerrahın deneyimi ciddi önem taşır. Cerrahın bu konudaki deneyimi, hastalığın tekrarını önlemekte son derece etkilidir. Yanlış uygulanan cerrahilerde önemli kas dokularına harabiyet verilmesi, dışkı ve gaz tutamama gibi geri dönülmesi oldukça zor sonuçlara neden olabilir. Bu yüzden uygulamayı yapacak cerrahın anorektal anatomiye hâkim olması gerekmektedir.

Anal fistülde ideal cerrahi tedavi, enfeksiyonu ortadan kaldırmalı ve fistül yolundaki yaranın iyileşmesini uyarmalıdır.

Basit fistüller, fistülotomi (fistül yolunun açılması) ile tedavi edilirken komplike fistüllerde farklı cerrahi yöntemler uygulanmaktadır. Anal fistül tedavi seçenekleri şu şekilde sıralanabilir:

 

  • Fistülotomi/ Fistülektomi ameliyatı: Fistülotomi’de fistül yolu yüzeysel ise yol kesilerek açılır ve açık yaranın iyileşmesi beklenir. Fistül yolu bazı durumlarda çıkarılabilir. Buna da fistülektomi

 

  • Seton ameliyatı: Eğer fistül yolu gaz ve dışkı kaçırmaya yol açabilecek kasları içeriyorsa, ameliyatın bu kaslar kesilmeden yapılması gerekir. Seton metodunda, fistül kanalının içinden yara iyileşmesini uyaracak ve fistül yolunun kapanmasına olanak verecek bir ip geçirilir. Bu ip haftalarca vücutta kalır ve kasları yavaş yavaş keserken aynı zamanda onarır. Seton metodu, uzun süredir güvenle uygulanmakta ve metodun başarı oranı %90’lara kadar çıkmaktadır.

 

  • Lazer ameliyatı: Anal fistül lazer tedavisinde önce fistül yolu kürete edilip temizlenir. Daha sonra ucunda lazer ışını olan bir kateter ile fistül yoluna girilir ve fistül yolu lazer ile kapatılır. Bu yöntemde aylarca süren açık yara oluşmaz. Hasta işlem sonrası aynı gün taburcu edilir. Başarı oranı %85 civarındadır.

 

  • LİFT (İntersfinkterik Fistül Traktı Ligasyonu): Bu yöntemde fistül yolu kaslar arasından bulunur, her iki tarafı bağlanarak kesilir. Cilde açılan kısmı kürete edilir. Başarı oranı %50- 90 arası değişmektedir.

 

  • Anal Fistül Plug: Bu yöntemde domuz ince bağırsak mukozasından yapılmış bir materyal, fistül yolu içine konur ve fistül yolu kapatılır. Başarı oranı %25- 80 arası değişmektedir.

 

  • Fibrin Glue: Bu yöntemde bir çeşit doku yapıştırıcı ile fistül yolu doldurularak kapatılır. Sonuçların başarısı tartışılır, başarı oranı %14-74 arası değişmektedir.

Anorektal hastalıklardan biri olan anal fissür, halk arasında makat çatlağı olarak bilinmektedir. Anal fissür, anal fistülün aksine her yaşta ve cinsiyette görülebilen bir rahatsızlıktır. Makat bölgesinin çıkışında çatlak şeklinde oluşan bir yara sonucu dışkılama sırasında ve sonrasında şiddetli ağrı, kanama gibi şikayetlere neden olmaktadır. 

Anal fissür genellikle dışkılama sırasında keskin bir acı, yanma hissi ve ağrı ile kendisini belli etmektedir. Anal fissürün yaygın görülen belirtileri şu şekilde sıralanabilir:

 

  • Dışkılama sırasında acı, ağrı ve yanma hissi,
  • Anal bölgede ıslaklık hissi, kaşıntı,
  • Açık kırmızı renkli kanama.

 

Bu belirtilerden bir veya birkaçının aynı anda görülebileceği gibi bazı durumlarda anal fissürün kanaması dışında başka bir belirti gözlemlenmeyebilir.

Anal fissürün nedeni, anal kanalın yaralanmasına neden olan travmalardır. Bu yaralanma ve travmaya neden olabilecek durumlar şu şekilde sıralanabilir:

 

  • Anal kanaldan büyük bir dışkının geçmesi,
  • Kabızlık,
  • Sert dışkılama,
  • Kronik ishal,
  • Doğum,
  • Crohn hastalığı,
  • Anal yolla yapılan cinsel ilişki.

Yeni oluşan ve kronik hale gelmemiş anal fissür, genellikle kişinin evde yapacağı uygulamalar ile iyileşebilmektedir. Sağlıklı bir diyet ile kabızlığın önlenmesi, tuvalet kâğıdı yerine yumuşak bebek temizleme mendillerinin kullanılması, sıcak oturma banyoları, hekim önerisi ile kabızlık giderici ilaçların kullanılması gibi uygulamalar, anal fissürün iyileşmesini sağlayabilir.

Bazı durumlarda anal fissür, bu tür uygulamalar ile iyileşmemektedir. Böyle durumlarda doktor önerisi ile ilaç tedavileri uygulanabilir; ilaç tedavileri yararlı olmazsa da ufak cerrahi müdahaleler ile tedavi sağlanabilir.

Kronik hale gelen anal fissür tedavisinde uygulanacak cerrahi müdahaleler her ne kadar ufak olsa da yanlış uygulamalar ömür boyu kalıcı olabilecek sorunlara yol açtığı için cerrahi işlemi yapacak doktorun deneyimi büyük önem taşımaktadır. Kronik anal fissür tedavisinde uygulanan cerrahi yöntemler şu şekildedir:

 

  • Botox uygulamaları,
  • Anal dilatasyon,
  • Nitratlı pomad,
  • Sfinkterotomi uygulamaları.

 

Bunların içinde en sık uygulanan ve en etkin tedavi yöntemi ‘lateral internal sfinkterotomi (LIS) ameliyatı’ olarak bilinmektedir. Bu ameliyatta, anüsün kapalı kalmasını sağlayan kasa (iç sfinkter kas) ufak bir kesi yapılmaktadır. Bu sayede kasın spazmı (kasılması) önlenmekte ve böylece anal kanal çıkışı rahatlatılmaktadır. Bu yöntemde hastalığın tekrarlama ihtimali son derece düşüktür. Anüs kasına yapılan hatalı bir müdahale gaz tutamama, dışkı kaçırma gibi yan etkilere sebep olabileceği için ameliyatın alanında uzman bir cerrah tarafından gerçekleştirilmesi son derece önemlidir.

 

Anorektal Hastalıklar ve Cerrahisi ile ilgili Videolar